Son bi kaç gündür yazamadığım şeyler oldu, olmasını istemediğim ama birden, aniden, mantar gibi bitiveren hayatımda. Gün geliyor dayanılmaz oluyor bu olaylar, dayanamıyorsunuz hiçbirşeye, birey olmaktan da öte bişeyler bekliyor karşınızdakiler sizlerden, sonrasında "çıkarlar" konuşuyor, benzetimler, yorumlar, tavsiyeler ekleniyor ardı ardına, ya sizin tarafınızdan karşıya, ya karşıdan sizin tarafınıza. Maksadınız ne olursa olsun, bireyler kendilerine söyleneni yapmama hususunda genel geçer bir yargıya sahip olacaklar ki, hepimiz aynı nasihatlere sadece değişik şiddetlerde tepkiler veriyoruz. "Beni şekillendirmene ihtiyacım yok!!!" ya da "Beni böyle kabul etmen lazım!!!" ya da "Ben senin gibi değilim!" gibi.
Halbuki isteklerimiz asla öyle değildir karşımızdakine karşı. Sadece duygular, düşüncelerle birleşir, mantık çerçevesinde aktarmaya çalıştığınız şeyleri, karşınızdakine iyi aktaramadığınızda önleyemediğiniz yanlış anlaşılmalar ortaya çıkar ki bunu kimse istemez, işte o zaman ne yapacağını şaşırır insan.
Aklınızdakiler uçuverir bir anda, karşınızdaki zaten sizi dinlememiştir ya, dinlese bile, eskiden aranızda küçük, unutulmamış bir sorun varsa eğer, birden ortaya çıkar, parlayıverir işte. Belki bağırırsız karşınızdakine, belki de susarsınız, uysallaşırsınız, kesersiniz sesinizi sevginiz kadar karşınızdakine, ama diyecekleriniz kalmıştır içinizde, siz ne kadar uygun görsenizde, uygun değildir karşınızdakince.
Ve olaylar hep böyledir, böyle sürüp gidecektir, kararlar verilsede, hayatlar yön verilmek içindir, herkes kadar katı, herkes kadar pişirilmiş olduğumuzu düşünsekde, bizler birer çamur birikintisiyiz aslında ve pişirilmeye yön verilmeye muhtacız ve de değer vermeye, verilmeye...
Ve bugün, ya da yarın, öncelikleri olabilir insanın, bu öncelikler insanın, ruhi anlamda herzaman içerisinde varolan boşluğu doldurmaya mı çabalıyori yoksa başka şeyleri mi? Mutlu olmak elimizdeyken, üzüntümüzün kaynağı neden mutluluğumuz oluyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder