31 Mayıs 2008 Cumartesi

damla


Bir damla misaliyiz hepimiz, çamur olmaya mahkum, okyanustan çıkarıldığında belli olan, bireyselliğini o zaman yaşayacak olan küçük, yeteneksiz... Kendi kendimize kararlar vererek ve aslında düşmekte olduğumuz yeri bilmeden kader çizgisinde düşerek ilerlemekteyiz, ve yorum yapmaktayız, hayat sebebi olacağımız tohumun nasıl bir ağaç olduğunu bilmeden...

Hayat küçük bir damlayla başlar, hiçbir zaman iki damla bir araya gelmez, gelemez, büyük ya da küçük damlalar olmak önemli değildir, bireysellik de, ve damlalar arasında bilgi yoktur düşülen yere dair, hayat bilinci vardır ve damlalar sadece toprakla birleşirler, maksadımız çamur olmaksa eğer...

kaynak

Son bi kaç gündür yazamadığım şeyler oldu, olmasını istemediğim ama birden, aniden, mantar gibi bitiveren hayatımda. Gün geliyor dayanılmaz oluyor bu olaylar, dayanamıyorsunuz hiçbirşeye, birey olmaktan da öte bişeyler bekliyor karşınızdakiler sizlerden, sonrasında "çıkarlar" konuşuyor, benzetimler, yorumlar, tavsiyeler ekleniyor ardı ardına, ya sizin tarafınızdan karşıya, ya karşıdan sizin tarafınıza. Maksadınız ne olursa olsun, bireyler kendilerine söyleneni yapmama hususunda genel geçer bir yargıya sahip olacaklar ki, hepimiz aynı nasihatlere sadece değişik şiddetlerde tepkiler veriyoruz. "Beni şekillendirmene ihtiyacım yok!!!" ya da "Beni böyle kabul etmen lazım!!!" ya da "Ben senin gibi değilim!" gibi.

Halbuki isteklerimiz asla öyle değildir karşımızdakine karşı. Sadece duygular, düşüncelerle birleşir, mantık çerçevesinde aktarmaya çalıştığınız şeyleri, karşınızdakine iyi aktaramadığınızda önleyemediğiniz yanlış anlaşılmalar ortaya çıkar ki bunu kimse istemez, işte o zaman ne yapacağını şaşırır insan.

Aklınızdakiler uçuverir bir anda, karşınızdaki zaten sizi dinlememiştir ya, dinlese bile, eskiden aranızda küçük, unutulmamış bir sorun varsa eğer, birden ortaya çıkar, parlayıverir işte. Belki bağırırsız karşınızdakine, belki de susarsınız, uysallaşırsınız, kesersiniz sesinizi sevginiz kadar karşınızdakine, ama diyecekleriniz kalmıştır içinizde, siz ne kadar uygun görsenizde, uygun değildir karşınızdakince.

Ve olaylar hep böyledir, böyle sürüp gidecektir, kararlar verilsede, hayatlar yön verilmek içindir, herkes kadar katı, herkes kadar pişirilmiş olduğumuzu düşünsekde, bizler birer çamur birikintisiyiz aslında ve pişirilmeye yön verilmeye muhtacız ve de değer vermeye, verilmeye...

Ve bugün, ya da yarın, öncelikleri olabilir insanın, bu öncelikler insanın, ruhi anlamda herzaman içerisinde varolan boşluğu doldurmaya mı çabalıyori yoksa başka şeyleri mi? Mutlu olmak elimizdeyken, üzüntümüzün kaynağı neden mutluluğumuz oluyor?

29 Mayıs 2008 Perşembe

hastane???

Hastaneler, en sevmedigim, kimselerin de -doktorların bile- sevemeyeceği bir mekan olarak kalmıştır hep gözümde. Annemin ben küçükken attalttığı zehirlenme ve alerji rezaletinden ve kardeşimin apandist ameliyatından sonra sevmeyeceğimi düşündüğüm, ve ailemin katkı ve baskılarına katlanım TIP yazmadığım için memnuniyetimi tekrar belirtmem için dün bir şans oldu benim için.
A.. hastanesinde yurtdışına gitmek için almamız gereken anlamsız sağlık raporu dün, benim ve iş arkadaşlarım için tam bir işkence oldu, hastane hernekadar güleryüzle haraç alınan bir yer gibi dursa da pek hastaneye benzemiyordu ya-en azından Türkiyede ki hastanelere-neyse. Sonuçta, bizim sağlık ocaklarında verilen bir rapor için 4 saat bekledik ve biton da para verdik.

Sonuç, yorgun geçen bir gün ve ardına çok mükemmel bir uyku, sevgiliyle edilen küçük bir sohbet...

27 Mayıs 2008 Salı

durgunluk


Zaman zaman gelinen noktalara bakmak lazım, kendini kontrol etmesi lazım insanın. Zaten diyor ya şair :

Anlayamazsın

içimde bir resme bakar gibi
öyle bi köşede
bir bendim resmin içindeki resme bakan.

Bir resim var bakılması gereken, ve aslında

Bir ben varki benim içimde, benden öte benden ziyade,

İçimizdeki, ötemizdeki mi? Ötemize ittiğimiz yoksa herşeyimiz mi?

26 Mayıs 2008 Pazartesi

yeni

Yeni yerimdeyim artık, yeniliklere açık...
Yapılacaklar listesine yeni şeyler de ekleyerek yürümek istiyorum artık, belki hayat bihaber bizlerden, belki yapılacaklar listesi o kadar karmaşık ve kalabalık değil, ama mantık bizlerin tek başımıza çıkamayacağımız tepelerin olduğu gerçeğini değiştiremiyor, değiştiremiyor...

Özledim


Bir yıldızın gökten kaybı kadar arsız
Ah; bu gidiş çok zamansız
Sensizliğin tam ortasında
Oyunsuz, oyuncaksız

Ellerin... ellerin
Şimdi ellerin elleri
Saçlarından bir yol inerdi ortasına ellerimin
Şimdi bir akarsu misafir içimde gözlerimin

Gözlerin... gözlerin
Bazen susar bazen bağırır yaralanmış sözlerin
Senin suskunluğunda bir çığlık; vuruverir özlemin

Özledim... özledim
Ben acılarımı dışladım
Seni kendime eşledim
Yokluğunda yağmur oldum;
Saçlarını düşledim

Özledim... Özledim... Özledim

Feridun Düzağaç

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Bir Kitap, 63 deneme, yüzlerce şiir

Nazan Bekiroğlundan bahsetmek kolay değil, O'nun gibi takdire şayan birini yorumlamak da değil niyetim ama şu sıralar okuduğum "Mor Mürekkep" adlı deneme kitabinin 133. sayfasına geldiğim de anladım nasıl okunacağını Bekiroğlu'nun.

Bir deneme kitabı olabilir "Mor Mürekkep", ama asla, içerisindeki o istekli, aşk ve divan edebiyatı kokan şairliği unutulmamalıdır Nazan'ın bence ve ona göre okunmalıdır bu kitaptaki her yazısı. Okurken düşünülmemelidir Nazan, etkisini zaten içinizde hissedersiniz derinden, ve bakarsınız ki içinizde farklı bir sevinç birden.

22 Mayıs 2008 Perşembe

isyan

Zamana,
Bir kelimenin sadeliğini taşıyan,
Biriktirilmeyen, saklanamayan,
Sığmayan, sığdırılamayan,
Zamana;

İsyan edişlerim, isyan edilişlerim...

Ayrılık

Ayrılık kemiriyorsa içini
Düşlerin geldiği yere bak
Düşlerki olağan yapandır herşeyi
Ayrılığa, düşlerle bak

Yalnızlık kaplıyorsa seni
Dalganın geldiği yere bak
Dalgalarki kırandır sessizliği
Yalnızlığa, dalgalarda bak

Ve hasret düşürüyorsa yollara seni
Ufuğun bittiği yere bak
Ufuk ki doğuran güneşi
Hasrete, Ufuktan bak

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Yitik

Özlem, özlemek, özlenmek...

Kendini hapsedince mesafelerin parmaklıkları arasına,

Yitirdiği şeylerin

Ve hislerinin

farkına varıyor,

İnsan...

Gündelik işler, gündelik bilgiler

Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum...

Hz.Nuh (AS) Duası - Nuh Suresi, 47

Gündelik işler yine, herzaman geldiğimiz yerlere tekrar tekrar geliyoruz günler geçsede... Bizlere ait olan şeyler sadece küçük şeyler miş gibi geliyor, ya düşlediğimiz büyük şeyler, hayatımıza yön verecek kadar değişik, tutarlı şeyler?Onların sahipleride insan olmanın verdiği güzel duyguyla sahiplendikleri şeyleri küçük görmüyorlar mı? Ve yine unutuyoruz, bilgi bizlere verilen en büyük şey aslında, ve bilgimiz olmadan istemek hüsrana uğramak için insanoğlunun kendi eliyle ateşe atlaması demek olmuyor mu?

20 Mayıs 2008 Salı

Bir Bolu Yolculuğu

Çokca geçtiğim, sisli, sadece bir üstgeçitten oluştuğunu sandığım, mersin istanbul yolculuklarındaki durak yerimiz boluya ilk kez gittim hayatımda.

Bilmediğim, çıkaramadığım birşeyleri vardı sanırım beni oraya çeken ama çekerkende bi dolu zorluklara neden olan o gizemli ve düşündürücü yolculuğun. Bir an yeşilliklerin beni cezbetmesi gerekti düşünmem için, meğerse çok zamandır yeşillik görmüyormuşum bir anda anladım, ne kadar üzüntü verici...

Ama Köroğlu diyarı, geçen her yolcuya yaptığı gibi bana da yaptı yapacağını ve elimdeki kalem yardım etmeye başladı düşüncelerime...
Bir bolu yolculuğunda:

+Zamanımızın en büyük heyecanı olmaya aday bir hissiyatın yaşayabilmesi için çekebileceğimiz çilenin bir sınırı varmı?

+beklemenin çilesel yolculuğu, sadece zamanında yapıldığında yol alabilir.

+İnsanın eline taktığı herhangi bir halka, kandırmaca oyununda oyanan bir alet mi yoksa bizleri oynatanlar o aletler mi?

+Sahiplik hissiyatı, güvenin kendisine bıraktığı mirasla, kendine verilmeyecek bir yükün altına girmiyor mu?

+Hayat nehrinde ters akıntıya kapılamamak ne kadar elem verici.

+tasmaları ne kadar geniş köleleriz?

+Ağaçlar gerçekten bu kadar güzel miydi? Yeşillikler karması ne de güzel oynuyor dramasını bizlerle verdiği savaş oyununda.

+buruk bir hayat yeşillikler içinde kendini tamamlamasına rağmen mutlu olamıyorsa sebebi burukuluğun verdiği acı mutluluğa alışması olabilir mi?

+Gözler ne kadar talihsizler.