27 Temmuz 2008 Pazar
git, git, gitme dur!
Zaman, zaman diyorum herzaman. Ironik mi desek, yoksa içyinelemeli mi bilmiyorum açıkçası. Bildiğim pek birşey de yok aslında. Ha, şeyi biliyorum, Felsefe bölümü üniversitelerde kaldırılmalı, bu kadar kıt işte bildiklerim, birde gideceğimi biliyorum, bahaneci olduğumu, fırsatları değerlendirirken ne kadar çok düşündüğümü, açıkça, bu kadar basit düşündüğüm için kendimi suçladığımı, sonra yarımlıkları, bütün olmayan bazı şeyleri kabul edemeyeşimi... Bayağı az şey biliyormuşum :)
Neyse, erteliyoruz işte, diğer yarımımızı bulmak çabasıyla yaşıyoruz haddimiz olmadan... Ne hayatlarımızdan vazgeçiyoruz, ne de bizlere sunulanı beğeniyoruz, bunu da açıkça belli ediyoruz, kararları vermede zorlanıyoruz, verince de hep aklımız yolun diğer tarafında kalıyor. Biyolojik isteklerimiz, gitmemizi isterken, ruhsal çöküntülerimiz aslında yarı yolda bırakıyor bizi sanki, sonra fıtrat giriyor devreye, bir pişmanlık geliyor derinden içten içe...
Bu işin sonu kıldan ince bir köprüden geçmekte, o sınava giderken ki duyulan heyecanın, salgılamamıza yardım ettiği adrenalin ile ölmemizi engellediğinde mi acaba?
Yoksa ertelediğimiz şeyleri tüketmeden, yitirmeden, dillendirmek te mi?
Bu arada "Git, git, gitme! dur ne olursun..." Sezen Aksu'nun en sevdiğim parçalarından birisidir, onu dinlerken yazdım aklımdakiler, teşekkürler Sezen, herkes şarkılarınızda bişeyler buluyor diye haykırsam burada, kimse duymasa da önemli değil :) ben O'nun duyduğuna eminim...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder