Yil 2005 biz 3. siniftayiz, software engineering dersindeyiz aylardan Nisan. Herkes cimlere yayilmis, biz ise her Marmarali bilgisayar muhendisinin %90'nin cektigi makus yenilgiyle dersteyiz. Tabi projelerde cabasi. Bir yandan Computer Organization gibi baba bir ders, bir yandan Software Engineering gibi meslegimimizin temellerini atmaya calistigimiz cok onemli bir konu. Bir yandan automata theory. Dildiriyoruz yani.
Tabi Hocamiz bizlere test nedir, ne yapilir, black box(yazilim test ekibinin yaptigi) testing nedir, white box(yazilim gelistiricilerin yaptigi) nedir anlatmaya calisiyor bizde bir disari bir iceri bakarken kafamizdaki universite gencligi mimarisindeki frameworklerin "stack overflow" vermesini izliyorduk. Arada da exception yakalarsak eger odev raporunda ne olacak diye iste not almaya calisiyorduk. Tabi parasizlik da cabasi :) Tabi dikkatimizi ceken en onemli test stili ise "monkey test". Tuslara dandikce basiyor, fareyi saga sola hareket ettirip sistemi patlatmaya calismak.
Gel gelelim test nedir diye sor sor sor arastirirken insanin kendi kendine buldugu stil hep en guzelidir ya, JUnit nedir bilmezken, her sinifa bir main yazarak method testleri yapmaya calisiyorduk, ahanda sana test sistemi. Ogrenci isi(herzaman ise yarar, ozellikle swing uygulamalari yaziyorsaniz). Tabi cogu zamanda gecenin bir yarisi yazilmis bir kodu gelismis goz sistemimizle test ediyorduk, "Abi calisir bu!" stili. Tabi sonra patliyor projeler, testlerin hepsini gecen projelerimiz oyun kartlarindan kaleler gibi teker teker yikiliyorlardi-herzaman degil.
Ha bunu neden yaziyorum, Software Engineering dersinde yaptigimiz projenin kodlarini buldum gecen gun, IntelliJ projesi yapmisiz, actim hemen projeyi. O zamanlar intellij 4 vardi simdi 10 farketmedi hemen acti projeyi en son nerede kaldiysa. Yirmi tane sinif var, 15 tanesi calistirilabilir durumda, yani main methodlari bulunuyor. Iyi test yapmisiz anlayacaginiz(?)
Simdilerde JUnit, Mockito, Selenium derken testlerin icine bogulduk, bazen test yazmaktan isi dogru duzgun yapamiyoruz, sikayetimiz bu birer gelistirici olarak. Fakat gunun sonunda yapilan ise bakiyorsunuz, vay be, tum testler gecti Cruise Control sisteminde, simdi deploy edilebilir bir build var elimizde, verelim black box testleri yapsinlar diyor ve cikip eve gidiyorsunuz.
11 Nisan 2011 Pazartesi
14 Mart 2011 Pazartesi
Sokaklardaki Birikim
Güzel şeyler hep sokaklardan çıkıyor, kötü şeylerin çıktığı kadar.
Sokakta olmak, üşümeden, acıkmadan düşünmemek gerekiyor bir şeyleri kavrayabilmek ve kavradığımını aktarabilmek için.
2001 yılında İBB Burs kuyruğunda beklerken çok feci üşütmüştüm, kar yağıyor ve rüzgar bir yandan vuruyordu arkama. Benim gibi herkes oradaydı ama bir benim üzerimde polar ve eski bir annem kazağı vardı sanırım herkes İstanbul kışlarına göre giyinmişken. O zaman tam 2 saat 15 milyon tl kadar bir parayı almak için beklemiştim, ne rezillik... Tabi sonra o 15 milyon tl miz, bim mazalarına gidip 3 S yi almakla geçti... Su, Süt, Sabun...
Burs kuyruğunda beklemek belki bir nebze, çalışmak daha zordu o zamanlar. Küçük esnafı övenler, küçük esnafta hiç çalışmayanlardı. Çünkü insanı en fazla ezen küçük esnaftı... İnsan kaytarmayı bilmeyince, üstüne iş yükleyen çok oluyordu. Önce patron, sonra iett, sonra yurt, sonra devlet... Ama herkes birbirinin üzerinden geçinirken bu dünyada, işçi sınıfını öven arkadaşlarımız yine çalışmıyordu da peki bu çark nasıl dönüyordu. Bende istemezdim, istemedim de başkalarının sıcak evinde gazete satarak, bildiri dağıtarak yaşamayı, propoganda yapmayı.
Şimdi düşünüyorum, bunları yaşamamış olsaydım, bu birikim nasıl gelecekti, nasıl kavrulacaktı insan, nasıl kamil olacaktı... Çizgilerinizi çizmeye başlarken, kalın ve esnek olanlarımı seçecektim, yoksa keskin ve belirgin olanları mı?
Ben çizgileri geniş olanlardanım, her ne kadar burs kuyruklarında saatlerce düzgün olmayan bir şekilde bekleyen insanlardan olsamda...
Sokakta olmak, üşümeden, acıkmadan düşünmemek gerekiyor bir şeyleri kavrayabilmek ve kavradığımını aktarabilmek için.
2001 yılında İBB Burs kuyruğunda beklerken çok feci üşütmüştüm, kar yağıyor ve rüzgar bir yandan vuruyordu arkama. Benim gibi herkes oradaydı ama bir benim üzerimde polar ve eski bir annem kazağı vardı sanırım herkes İstanbul kışlarına göre giyinmişken. O zaman tam 2 saat 15 milyon tl kadar bir parayı almak için beklemiştim, ne rezillik... Tabi sonra o 15 milyon tl miz, bim mazalarına gidip 3 S yi almakla geçti... Su, Süt, Sabun...
Burs kuyruğunda beklemek belki bir nebze, çalışmak daha zordu o zamanlar. Küçük esnafı övenler, küçük esnafta hiç çalışmayanlardı. Çünkü insanı en fazla ezen küçük esnaftı... İnsan kaytarmayı bilmeyince, üstüne iş yükleyen çok oluyordu. Önce patron, sonra iett, sonra yurt, sonra devlet... Ama herkes birbirinin üzerinden geçinirken bu dünyada, işçi sınıfını öven arkadaşlarımız yine çalışmıyordu da peki bu çark nasıl dönüyordu. Bende istemezdim, istemedim de başkalarının sıcak evinde gazete satarak, bildiri dağıtarak yaşamayı, propoganda yapmayı.
Şimdi düşünüyorum, bunları yaşamamış olsaydım, bu birikim nasıl gelecekti, nasıl kavrulacaktı insan, nasıl kamil olacaktı... Çizgilerinizi çizmeye başlarken, kalın ve esnek olanlarımı seçecektim, yoksa keskin ve belirgin olanları mı?
Ben çizgileri geniş olanlardanım, her ne kadar burs kuyruklarında saatlerce düzgün olmayan bir şekilde bekleyen insanlardan olsamda...
9 Mart 2011 Çarşamba
Siyah-Beyaz
Siyah-Beyaz, bu iki kelime yan yana gelince hiç bir zaman benim olmayan bir şey aklıma geliyor.
Bir adet, siyah-beyaz fotograf...
Sanırım bunun burukluğu içimde, hayatımdan söküp atamadığım bir telaşla beraber düşünüyor ve düşüyorum yollara. Hayalimdeki ütopyayaı kurtarabilmek için yaşıyorum tekrardan ve yeni tekrarlardan usanıp başka tekrarlara koşuyorum.
Sanırım kara toprakta durulacağımız güne kadar da bu böyle sürüp gidecek...
Hayırlısı
Bir adet, siyah-beyaz fotograf...
Sanırım bunun burukluğu içimde, hayatımdan söküp atamadığım bir telaşla beraber düşünüyor ve düşüyorum yollara. Hayalimdeki ütopyayaı kurtarabilmek için yaşıyorum tekrardan ve yeni tekrarlardan usanıp başka tekrarlara koşuyorum.
Sanırım kara toprakta durulacağımız güne kadar da bu böyle sürüp gidecek...
Hayırlısı
26 Ocak 2011 Çarşamba
EBI-Cambridge
Simdi nasil oldu bilmiyorum birgun maillerimi kontrol ederken EBI-European Bioinformatics Institute searching for Java Developers ilanini gordum.
Dedim hele ne olaki bi EBI, daha once adini bile duymamisim?
Baktim EMBL-European Moleculer Biology Institute a bagli. Ama adamlar Ingilterede, ters ler ya, adini EBI olarak degistirmisler :) Sonrasinda guzel bir cover letter yazdim, CV mi yolladim siteleri uzerinden. 1 hafta sonra bir mail, sizinle mulakat yapmak istiyoruz, bendeki saskinligi tahmin bile edemezsiniz. Sanki dunyanin en iyi piyanistiyim de bana konser teklif ediyorlar, o derece sasirdim. Birincisi ingilterede calismak gercekten buyuk problem, sirketler sponsor olmuyorlar, olduklarinda da gercekten yuklu meblalar oduyorlar devlete.
Ben nereden biley EBI ozel bir kurulus ve Vize, Vergi dertleri yok. Tamam dedim, sizlerle mulakat yapabiliriz, yaptik velhasil, pek iyi gecmedi ama 1 hafta sonra beni ingiltereye cagirdilar. Dediler "tum masraflarin bizden" kosa kosa gelirim, gelmem mi :) Bedava ingiltereye gitcem, ucarak gittim -gercekten ucakla uctuk, kaptan pilotlar ve hostes ablalar sagolsunlar- :))
Sabah mulakat var ben saat 11pm de indim Londraya, Halamin oglu aldi beni havaalanindan, gece muhabbet le gecince 3 saat uykuyla sabah erkenden yola ciktik.
Mulakat, sunum, test derken dediler "biz sana haber veririz". Bioinformatik ne? Protein ne? Peptit ne? Ben bu sorularla geri donerken, tabi gelmeyi pek dusunmuyordum ingiltereye, guzel bir isim var, guzel yerlerde calisiyorum, simdi durup durupda neden sektor degistireyim gibi dusuncelerle kivranirken herkes "git" diyordu :)) Velhasil kelam geldik buralara, ilk 20 gun ev problemleriyle bogusurken takim arkadaslarimla uyum sagladik. Asil durum simdi geliyor, 2 alman, 3 ispanyol-1'i Katalan-, 1 kanadali, 1 Irlandali, 1 Amerikali, 1 Fransiz-Kanadali, 1 Macar, 1 Cinli, 1 Turk ve 1 Ingiliz olarak dunya karmasini sanirim tamamladik.
Simdi soguk, puslu, yagmurlu, gunesin sadece 4-5 dk gorundugu bu yerde hem arastirma, hemde daha once yaptigim isi yapiyorum. Bakalim hayat neler gosterecek...
Dedim hele ne olaki bi EBI, daha once adini bile duymamisim?
Baktim EMBL-European Moleculer Biology Institute a bagli. Ama adamlar Ingilterede, ters ler ya, adini EBI olarak degistirmisler :) Sonrasinda guzel bir cover letter yazdim, CV mi yolladim siteleri uzerinden. 1 hafta sonra bir mail, sizinle mulakat yapmak istiyoruz, bendeki saskinligi tahmin bile edemezsiniz. Sanki dunyanin en iyi piyanistiyim de bana konser teklif ediyorlar, o derece sasirdim. Birincisi ingilterede calismak gercekten buyuk problem, sirketler sponsor olmuyorlar, olduklarinda da gercekten yuklu meblalar oduyorlar devlete.
Ben nereden biley EBI ozel bir kurulus ve Vize, Vergi dertleri yok. Tamam dedim, sizlerle mulakat yapabiliriz, yaptik velhasil, pek iyi gecmedi ama 1 hafta sonra beni ingiltereye cagirdilar. Dediler "tum masraflarin bizden" kosa kosa gelirim, gelmem mi :) Bedava ingiltereye gitcem, ucarak gittim -gercekten ucakla uctuk, kaptan pilotlar ve hostes ablalar sagolsunlar- :))
Sabah mulakat var ben saat 11pm de indim Londraya, Halamin oglu aldi beni havaalanindan, gece muhabbet le gecince 3 saat uykuyla sabah erkenden yola ciktik.
Mulakat, sunum, test derken dediler "biz sana haber veririz". Bioinformatik ne? Protein ne? Peptit ne? Ben bu sorularla geri donerken, tabi gelmeyi pek dusunmuyordum ingiltereye, guzel bir isim var, guzel yerlerde calisiyorum, simdi durup durupda neden sektor degistireyim gibi dusuncelerle kivranirken herkes "git" diyordu :)) Velhasil kelam geldik buralara, ilk 20 gun ev problemleriyle bogusurken takim arkadaslarimla uyum sagladik. Asil durum simdi geliyor, 2 alman, 3 ispanyol-1'i Katalan-, 1 kanadali, 1 Irlandali, 1 Amerikali, 1 Fransiz-Kanadali, 1 Macar, 1 Cinli, 1 Turk ve 1 Ingiliz olarak dunya karmasini sanirim tamamladik.
Simdi soguk, puslu, yagmurlu, gunesin sadece 4-5 dk gorundugu bu yerde hem arastirma, hemde daha once yaptigim isi yapiyorum. Bakalim hayat neler gosterecek...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)