13 Ağustos 2008 Çarşamba

Neden?

birden soluğu kesildi seninle konuşurken,
hissettiği heyecan bir haykırış olmak istedi içinde,
tıpkı kayalıklarda yankılayan bir haykırış gibi, derinden, etkili ve tekrarlayıcı.
Seni her gördüğünde tekrar bağırmak istedi heyacanını, tekrar ve tekrar, durmaksızın.
Sonra duruldu, gündelik telaşların getirdiği küçük kavramların içerisinde yitirdi sandı kendisini,
çıkmak için uğraştı, çırpındı,
ama karşısındaki ses bastırıyordu derdini,
bastırıyordu içindekini, asıl olması gerektiğini...
utandı sandı sonra, utancından utandı,
utanılmaması gereken bir şeyden utandığı için utandı aslında,
nedenini kendi bile bilemediği bir utancın bedelini ödemek mi istiyorum diye soruyordu kendine...
volkan olan hisleri patlamak üzereyken tekrar hissettiği,
bencil davrandığını düşündürdü kendine.
ama soruyordu, tasarladığı şeyler oluyor muydu ki,
şimdi içinden geçirdiği şeyler birer birer olsun istiyordu?
hayır demek için kendini tuttu, sordu tekrar tekrar,
anlamsız gelen bir şey vardı hissediyordu ve telaşlandırıyordu onu,
çekiyordu işte, çekilmemesi gereken yerlere...

12 Ağustos 2008 Salı

kaybolan yıllar

Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler...

Bunu cümleyi söylemek için çok mu erken? Fikirlerimizi küçük çıkarlara sattığımız yıllarda ne kadar yalnız insan. Zamanın değerini geçince anlıyor maalesef.

İçimizdeki fesatlık ne zamana kadar sürecek, sağlığımızın, bizleri seven insanların kıymetini bileceksek ölürken kendi nefsimiz... Ne değeri varki yılların?

Sanırım o zaman söylenmesi gerekecek bu cümlenin, hesabını veremezken o son cümlenin...

Şimdii bana kaybolan yıllarımı verseler... Ama hepsi unutuldular...